Afet Yasası'nı beklerken...
Üreterek değil tüketerek yani sıcak parayla finanse edilen, spekülatif büyümesiyle Çin'in ardından ikinci gelen Türkiye'nin, diğer 'yükselen güç' ülkelerini epeyce geride bırakan, milli gelirinin yüzde 10,5'una varan cari açığıyla da birinci olduğundan pek söz edilmiyordu…
Yan yatmış lüks transatlantik misali bu neoliberal tip büyümenin bir yanında ithalata bağımlı yüzde 8.5 büyüme sürekli göze sokulurken, diğer yanında da 77 milyar dolarlık cari açık ve 106 milyar dolarlık dış ticaret açığı ağır çekerek bayağı su alıyordu…
Neoliberalizmin sadık tatbikatçısı Türkiye elbette bu pahalı ekonomik performansının 'acilen finansmanı' için peş peşe yasaları Meclis'e getiriyordu…
Çünkü büyüme hezeyanımızı yegane sağlam tutacak sektör, yapı sektörüydü ve başta inşaat ve onun tedarikçi sektörlerine sorgusuz sualsiz devlet eliyle devasa kaynak aktarılmalıydı.
Böylelikle sadece KDV bedeli 36 milyar dolar tutacak 200 milyar dolarlık yatırımla ekonomiye geçici su taşıyacak 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Yasa Tasarısı',12 maddesiyle şimdiden Meclis'ten geçmişti…
Van depremini 'milat ilan ederek' tez elden 'ülkeyi baştan aşağı kentsel dönüşüme' tabi kılacak yasanın otoriter ve merkeziyetçi mahiyeti incelikle hazırlanmıştı...
Kapitalist kalkınma hamlemizin ana motoru 'yapı sektörünün' önündeki bütün hukuki engellerin tasfiyesi için devletin enkaz altında kaldığı Van Depremi imgesi tepe tepe kullanılacaktı...
Türkiye'de devlet tarafından inşaat ruhsat ve denetimi 'özelleştirilmiş' 19 milyon konutun oldukça gecikmeli depreme dayanıklılık ve riskini tespit edecek yasa 'torbalaştırılarak' aslında 'ulusal ölçekte kentsel dönüşüm projesine' dönüştürülmüştü...
Bu dönüşümün yasal olarak itiraz edilemez tüm 'yıkım ve yapım kararlarının' yetkileri Şehir ve Çevre Bakanlığı'nda ve neoliberal devlet KİT'i TOKİ'de toplanıyordu...
Fay hatlarının iç içe geçtiği 1. ve 2. dereceden deprem bölgesi ülkemizde 'riskli binaların' yıkılması gerekliliğiyle tanıtılan yasaya her geçen gün yapılan eklemeler göstermişti ki...
Türkiye toptan bütün taşı toprağı, binası, Boğaz Köprüsü, SİT'i dahil önce TOKİ'ye sonra da TOKİ'nin takdiriyle yapı sektörüne 'yargının yürütmeyi durdurma' kararlarından muaf devredilecekti.
Vatandaşın anayasal mülkiyet, barınma ve yerleşme haklarını ikincil hatta 'yok hükmünde' sayan bu yasayla aynı zamanda barınma hakkı direnişi suç sayılarak ülke toprağıyla ilgili tek karar verici kurum siyasi otorite oluyordu. Açıkçası mevcut anayasal hakları geçersizleştiren, olağanüstü hal hukukuna sahip Afet Yasası'nın yasalaşma hızı da baş döndürücüydü...
Tabii ki siyasi iktidarın 10. yılında otoyollara harcadığı 40 milyar TL'lik Deprem Vergisi'nden sonra bu yasanın hedefinde yargı engelleri kalkmış kentsel dönüşüm projeleri doğrultusunda, yerleşim alanlarını 'kamulaştırarak -özelleştirme' ya da kamu arazi ve varlıklarını 'doğrudan yıkımı ve satışı' olduğu aşikardı.
Ayrıca yasanın hazırlanmasında 'kamu yararı' gözetilerek yerel yönetimler, meslek örgütleri ve üniversiteler dışlanarak, bilimsel ya da teknik görüşlerinden yararlanılmamıştı.
İşin ilginç yanı bu yasanın kapsamına kıyılar, meralar, zeytinlik, tarım ve orman statüsünü kaybetmiş alanların alınması ve imarlaşmaya açılacak olmasının 'afetle' ilgisini kurmak da bize düşmüştü...
Muhakkak ki on milyonlarca hektarlık kamu arazisine betonlaştırmak için yasanın adını da 'afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi' diye koymak icap ediyordu...
Velhasıl geldiğimiz tarih itibarıyla Türkiye'nin üzerinden tanklar, cemseler değil kepçeler ekskavatörler geçecekti ve yine geleceğimizi, yaşam alanlarımızı dümdüz edip kapitalist konjonktürün dayattığı kaynak aktarımını gerçekleştireceklerdi...
Yazar: Nihal Kemaloğlu
http://www.aksam.com.tr/ sitesinden 13.04.2012 tarihinde yazdırılmıştır.
Yapıştırma kaynağı <http://www.aksam.com.tr/yazdir/afet-yasasini-beklerken...-6188yy.html>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder